Ekşi sözlük yazarlarından "apartheidrejimindebirzenci" son zamanlarda cumhurbaşkanı ile
merkez bankası
arasındaki gerilimin temel sebebi olan dolar kurunun yükselmesinin
altında yatan belli başlı sebepleri anneye anlatır gibi, naif ve basit
bir dille anlattı. Biz de daha çok kişinin bundan haberi olması için,
yazar arkadaşın izniyle bu bilgileri sizlere aktarmayı borç bildik. İşte
anneye anlatır gibi dolar gerçeği.
Yazının tamamını
buradan okuyabilirsiniz.
Nereden geldi bu çil çil dolarlar?
Basit tanımıyla dolar, ABD merkez bankası
(FED) tarafından basılan bir ödeme aracı. Dünyada ne kadar dolar
olacağına karar veren tek kurum FED. Nasıl bizim merkez bankamızın
belirli hedefleri ve misyonları varsa (en önceliklisi; fiyat istikrarı)
FED'in de kendi öncelikleri ve tutturmak istedikleri hedefler var.
FED,
kriz zamanlarında piyasayı canlandırmak, işsizliği azaltmak ve büyümeyi
sağlamak için bir karar aldı ve piyasaya; "alın size bol bol dolar"
dedi. Ama bu paranın faize gitmesini de engellemek istedi ve bu parayı
faize koymayın diyerek faizleri de düşürdü (0 ila 0.25 aralığına). Gidin
bu parayı harcayın, yatırım yapın, paradan para kazanın, vs. dedi.
Bunları yaparken de hem büyürüz hem de bu dolarlarla yapılan yatırımlar
büyük istihdam olanağı sağlayacak bu sayede de işsizlik azalacak gibi
bir plan yaptı. Dolayısıyla, yıllarca piyasaya ucuzdan bol miktarda
dolar saldı.
Peki gelen bu dolarlar nerelere gitti?
Altına
gitti, kendi iç piyasasına gitti, başka ülkelere gitti, başka ülkelerin
borsalarına girdi, vs. Bu başka ülkeler kimlerdi? Yabancı yatırımcıya
ihtiyaç duyan ülkeler, gelişmekte olan ülkeler, yani kısacası Türkiye
gibi ülkeler. Haliyle bu para tabiri caiz ise yağdı Türkiye'ye. Oh mis
gibi ucuzdan dolar. Yabancı elinde dolarla geldi Türkiye'ye, bozdurdu
dolarını, TL ile borsaya girdi, TL'den faize koydu vesaire vesaire.
Peki yıllarca süren bu dolar sağanağında bizim ne yapmamız gerekiyordu?
Biz
bu likiditeyi bulduğumuzda, dolar yağmurunun altında kaldığımızda
yapmamız gereken şey; yapısal bir takım iyileştirmeler, uzun vadede bize
para kazandıracak teknolojik gelişmeler ve "know-how" barındıran
yatırımlardı. Böylece piyasada para kalmayınca, dolar yağmuru kesilince
ürettiğimiz bu katma değerli ürünleri satabilir, ülkeyi büyütebilir ve
orta gelir tuzağından sıyrılabilirdik. Eğitime, bilime, teknolojiye,
bilişime, vs. yatırım yapmış olsaydık, bir Güney Kore gibi teknoloji
üreten firmalarımız, bir Hindistan gibi uzay araştırmaları gerçekleştirecek bilimsel altyapımız falan olabilirdi.
Peki biz ne yaptık?
Peki
biz eğitimi imam hatip açmaktan, bilimi TÜBİTAK'ın başına hayvanat
bahçesi müdürleri atamaktan ibaret zannedip, eğitim alanında
iyileştirmeler, bilimsel çalışmalar, teknolojik yatırımlar yapmak yerine
ne yaptık? Ev yaptık, gökdelen diktik, AVM yaptık, rezidans inşa ettik,
vs. Kısacası deli gibi harcadık. Dolarları gömdük inşaata, gömdük lüks
araçlara, gömdük başkasının akıllı telefonlarına, tabletlerine. Yahu bu
ucuz likiditenin bir sonu olabilir diye düşünmedik hiç... Yani geleceği
göremedik, anı en pis haliyle yaşadık. Tüketim toplumu ne demektir
iliklerimize kadar hissettik.
Yağmur kesildi.
Yıllar
geçti ve 2013'e geldik. FED yeni bir açıklama yaptı ve dedi ki; "artık
ucuz para devri bitti. İyi kötü yıllarca saçtığım paralarla ekonomim
biraz düzeldi. Artık daha fazla para saçarsam bu sefer balonlar oluşur.
Doları hak ettiği seviyeye yükselteceğim, faizleri artıracağım" yani bu
sayede yine tasarruf oranları artsın istedi.
FED bu kararı neden aldı?
Çünkü;
1-Balonlar oluşabilirdi engellemek istiyor.
2-Tasarruf oranları artmalı, sermaye toparlanmalı.
3-FED'in bilançosu trilyonlarca dolar oldu bunun bir sonu olmalı.
İlk şok geldi.
Sonuç
olarak Gezi eylemlerinin hemen öncesinde, "tahvil alım programı" adı
verilen ucuz para saçma politikasını durduracağını açıkladı. Bu bizim
için ilk şok oldu. İnsanlar bu karara hemen tepki verdiler ve dolar
yükselmeye başladı. Bu duruma hemen müdahale edemedi bizim merkez
bankamız. Sonrasındaki süreçte siyasi gerginliklerle beraber beklentiler
o kadar değişti ki dolar 2 liranın üzerini gördü. Bizim merkez bankası da el mahkum doları düşürmek için faizleri 4-5 puan artırmak zorunda kaldı.
Peki faiz neden bu kadar ürkütücü?
Aslında
faiz kötü, ürkütücü bir şey değildir. Ayarında, enflasyona uyumlu bir
faiz iyidir. Çünkü sermaye toplanır, toplanan sermaye ile yatırım
yapılabilir. Faiz bu açıdan iyidir, ama olmaması gereken ve
mecburiyetten, istemeden yaptığın faiz artırımı kötü bir durumdur, çünkü
faiz yüksek olursa insanlar borç almak istemezler. Borç almayınca da
yatırım yapmazlar. Yatırım yapmazlarsa her sene iş gücüne katılan
insanlar işsiz kalır. Ya da mesela ev, araç, vs. satın almamaya
başlarlar. Eldeki evler, rezidanslar, AVM dükkanları, vs. elde patlar.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 'ın şu günlerde "faiz indir" diye kendini parçalamasının, işi merkez bankası başkanını hainlikle suçlamaya kadar vardırmasının sebebi kabaca budur.
Peki bu mümkün değil mi?
Kazın
ayağı hiç de öyle değil işte. Cumhurbaşkanının dediği gibi kolay bir
hamle olsaydı o zaman bütün dünya faizleri kaldıralım mis gibi
yaşayalım, küresel ekonomi coşsun derdik, ne güzel hayat değil mi?
Maalesef cumhurbaşkanına jöleli birisi hayal kurdurtuyor.
Peki FED faizleri arttırınca ne olacak ki?
Sonuç
olarak, FED en sonunda bu faizleri, yukarıda anlattığım sebeplerden
ötürü, artıracağını ifade etti. Bu durumda neler oluyor bak:
-Yıllarca
ucuz dolara alışmış ekonomiden yabancı elini çekmeye başlıyor. Yani
yabancı diyor ki, "benim güvenilir merkez bankam da artık bana faiz
vermeye başlayacak. Türkiye'de ne işim var artık benim?" Giderken
haliyle beraberinde getirdiği dolarlarını da alıyor ve içeride dolar
azalıyor.
-Senin dolar türünde bir ton borcun var. O akıllı
telefonları, tabletleri, o lüks araçları alırken hayat çok güzeldi değil
mi? Ucuz ucuz nasıl olsa öderim diye aldın. Elindeki avucundaki doları
yine yabancı şirketlere verdin. Sahip olmadığın bir zenginliği öne
aldın, önceden yaşadın. Bu borç ödenecek illaki ve artık piyasada dolar
da azaldı şimdi ne yapacaksın? Daha fazla TL vereceksin ki artık çok az
olan dolardan elde edebilesin.
-Eğer teknolojik gelişmeler yapmış
olsaydık, "know-how" değeri olan ürünlerimiz olsaydı, vs. onları dışarı
satar yine dolar bulurduk, ama biz doların bol olduğu zamanlarda o
parayla ev yaptık, AVM yaptık, rezidans yaptık. Eğitime, teknolojiye,
bilime, istihdama para yatırmadık. Şimdi şehirlerin en dışına yaptığımız
güya ultra lüks betonları kimse almak istemiyor. Güney Kore gibi akıllı
telefon, tablet, vb. bir şey üretebilseydik onları satar yolumuzu
bulurduk ama şimdi "Penisium tower kulelerinden" evleri kim alsın, ne
yapsın?
-Bu dönemde yaşanan bolluğu, sıcak para akışını,
ekonominin bu sayede dirilmesini, bu sahte zenginliği hükümet hep
kendinden bildi veya öyle bilinmesini istedi. Benim süper yeteneklerim
ekonomiyi uçurdu zannetti ve halkımız da maalesef bunu yedi. Yaşadığı
sahte zenginliği hep hükümetin bir başarısı olarak algıladı. Şimdi işler
değişince de şaşırıp kaldı.
Cumhurbaşkanının tavrı doğru mu?
Değil.
Elde kalan bir avuç yabancıyı da ürkütüyor. Adamlar "bizim bu bilinmez
diyarda ne işimiz var?" diyerek bir bir kaçıyor ülkeden.
Ve son olarak diğer başka sebepler.
Petrolün
yükselişiyle Türkiye'ye giren ve düşüşüyle Türkiye'den çıkan bir Arap
sermayesi mevcut. Buna bir de yolsuzluğun yarattığı olumsuz etkiyi de
ekleyebiliriz. Yolsuzluk iddiaları bile güveni sarsıp doların
yükselmesine yol açıyor. Bütün bunlara şeffaf olmayışımız, ekonomik
özgürlüklerde geldiğimiz nokta, vs. gibi sosyopolitik riskleri de
ekleyebiliriz. Maalesef daha kötü günler bizi bekliyor.
0 yorum:
Yorum Gönder